J
Java
Adamı
Kendisini evrim teorisinin sözde kayıp halkasını bulmaya
adamış bir anatomist olan Eugene Dubois 1891 yılında, Endonezya'nın Java Adasındaki
Solo Irmağı'nın kıyısında bir kafatası başlığı buldu. Dubois bu fosilde maymunla insan özelliklerinin bir arada bulunduğunu
düşünüyordu. Bir sene sonra, kafatası başlığını bulduğu yerden yaklaşık 15 m
ileride birde uyluk kemiği buldu ve insanınkine çok benzeyen bu uyluk kemiğinin
kafatasıyla aynı bedene sahip olabileceğini fikrine vardı. Elindeki iki adet
kemik parçasına dayanarak bu fosilin bir ara geçiş örneği olduğu fikrini
benimsedi ve bulgusuna bilimsellik çağrıştıran bir isim verdi: Pithecanthropus
erectus, yani "dik yürüyen maymun adam"... Halk tarafından Java Adamı
olarak bilinen bu fosilin kafatası hacmi yaklaşık 900 cc. olarak hesaplandı.
Yaşının da 500.000 yıllık olduğu ileri sürüldü.
Dubois, fosilin bulunduğu tabaka olan Trinil tabakasının,
Pleistocene ve Pliocene (Tertiary) dönemleri arasındaki sınırın altında olduğu
düşünüyordu. Gerçek insanların da Orta Pleistocene'de evrimleştiklerinden
emindi. Bu nedenle Dubois'e göre Java Adamı'nın yaşı kayıp halka olmaya gayet
uygundu. Oysa Dubois, fosili bulmadan önce Java fosil faunasıyla ilgili bir çalışma
hazırlamıştı. Hazırladığı çalışma, Dubois'in Java Adamı fosili ile ilgili
verdiği bilgilerin tam tersi niteliğindeydi. Fosili bulduktan sonra ise, fauna
çalışmasıyla ilgili yorumları bir anda tersine döndü.
Yirmi yılı aşkın bir süre boyunca Java Adamı'nı araştıran
Marvin L. Lubenov Bones of Contention (Tartışmalı Kemikler) adlı kitabında,
Dubois'in fosili bulduğunda yeterli bir jeoloji bilgisine sahip olmadığını
şöyle bir alıntı ile aktarıyor:
Dubois, Java fosil faunasını ilk tanımladığında
Pleistocene olarak belirtmişti. Ancak Pithecanthropus'u (Java Adamı'nı)
bulduktan hemen sonra fauna birden Tertiary oldu. Faunanın Pleistocene
özelliklerini azaltmak için elinden geleni yaptı.252
Dubois, uyluk kemiği ve kafatası başlığının aynı
bedene ait olduğunu söylüyordu. Buna karşın, dönemin ünlü bilim adamları bunun
aksi yönde yorumlar yapıyorlardı. Cambridge Üniversitesi'nden ünlü anatomist
Sir Arthur Keith, bu hacime sahip bir kafatasının maymuna ait olamayacağını net
olarak belirtip maymunlara has güçlü çiğnemeyi sağlayan yapısal özelliklerin bu
kafatası başlığında bulunmadığını ortaya koyuyordu. Keith, kafatasının
kesinlikle bir insana ait olduğunu söylüyordu.
Açıkçası Dubois, iki kemikten yola çıkarak fantezi
boyutuna varan iddialarda bulunmuştu. Bu iddialarının temelinde de
"yönlendirilmiş bir bakış açısı" yatıyordu. Dubois bir evrimci olduğu
için zaten belli bir önyargı ile hareket etmiş ve alternatif herhangi bir
ihtimalde düşünmek istememişti. Üstelik karşıt görüşleri dile getirenlere karşı
da açık bir düşmanlık besliyordu.
Dubois'nın maymun adamı safsatasını yıkan bir diğer
bulgu ise bir antropolog olan Dr. Walkhoff'tan geldi. Walkhoff, Solo Irmağı'nın
kurumuş bir bölgesinde ve Dubois'nın Java Adamı'nı bulduğu yere iki mil kadar
yakınlıkta, bir insan azı dişinin üst kısmını buldu. Fosilleşmiş olan azı dişi
insana aitti ve Java Adamı'nın yaşadığı iddia edilen dönemden de eski bir
döneme aitti. Uzmanların her biri, evrimci ve evrimi ispatlayacak fosil bulmak
için bu projeyi gerçekleştiren bir ekipti. Buna rağmen ekibin başı Prof.
Selenka, günümüz insanıyla Java Adamı'nın aynı dönemde yaşadığı, dolayısıyla
Java Adamı ile insanın evrimi arasında bir bağlantının olmadığı sonucuna varıyordu.
Raporun son bölümünde ise, projede sekreterlik görevini yürüten Dr. Max
Blanckenhorn, okurlarından, 'bulgularıyla Dubois'nın tezini doğrulayacakları
yerde çürüttükleri için özür diliyordu!'
Tüm bunlardan da anlaşıldığı gibi maymun adam olarak
lanse edilen Java Adamı'nın günümüzde yaşamakta olan insanlardan hiçbir farkı
bulunmamaktadır. Java Adamı'yla ilgili olarak öne sürülebilecek tek şey kafatası
hacminin küçüklüğü olabilir ki günümüzde de küçük kafatasına sahip insan ırkları
bulunmaktadır. Üstelik bu ırklar arasında bulunan Aborijin yerlilerinin, Java
Adasına hiç de uzak olmayan Avustralya'da yaşıyor oldukları düşünüldüğünde Java
Adamı'nın da özgün bir insan ırkı olduğu kesinlik kazanır.
Johnson,
Phillip
Berkeley Üniversitesi'nde 26 yıldır hukuk profesörü olan
Phillip Johnson, Darwinizm'in dünya çapındaki en önemli eleştirmenlerinden
biridir. Johnson, Darwin on Trial (Darwin Sorgulanıyor) adlı
kitabında evrim teorisinin felsefi natüralizme dayandırıldığını ve evrimin
ideolojik bir amaç uğruna savunulduğunu öne sürmüştür:
Modern bilimin
liderleri, kendilerini 'dini fundamentalistlere' -yani bir Yaratıcının var
olduğunu ve bu dünyadaki olaylarda rol oynadığını kabul edenlere- karşı
girişilen bir savaşın öncüleri olarak görmekteler... Darwinizm ise, 'fundamentalizme' karşı girişilen bu savaşta yeri
doldurulamaz bir ideolojik rol oynamaktadır. İşte bu nedenle, bugün bilim
çevreleri Darwinizm'i test etmeyi değil, ne olursa olsun korumayı kendilerine
amaç edinmişlerdir. Bilimsel araştırmaların kuralları da bu ideolojiyi
doğrulayacak şekilde belirlenmektedir.253
Öte yandan paleontoloji biliminin ortaya koyduğu
gerçeklerin Darwinizm'le açıkça çeliştiğini Johnson şöyle açıklar:
Darwinist teori, canlılığın bir tür "giderek
genişleyen bir farklılık üçgeni" içinde geliştiğini öngörür. Buna göre canlılık,
ilk canlı organizmadan ya da ilk hayvan türünden başlayarak giderek farklılaşmış
ve biyolojik sınıflandırmanın daha yüksek kategorilerini oluşturmuş olmalıdır.
Ama hayvan fosilleri bizlere bu üçgenin gerçekte baş aşağı durduğunu
göstermektedir: Filumlar henüz ilk anda hep birlikte vardır, sonra giderek sayıları
azalır.254
Dediler ki: "Sen Yücesin, bize öğrettiğinden
başka bizim hiçbir bilgimiz yok. Gerçekten Sen, herşeyi bilen, hüküm ve hikmet
sahibi olansın."
(Bakara Suresi,
32)
Yorumlar
Yorum Gönder